Bir zamanlar, Anadolu’nun yemyeşil yaylalarında yaşayan genç bir çoban kız vardı. Adı Zeynep’ti. Zeynep, koyunlarını otlatırken her sabah dağlara türkü söyler, rüzgârla dans ederdi. Köyün en cesur kızı olarak bilinirdi, çünkü ne yabani hayvanlardan ne de fırtınalardan korkardı. Ama bir gün, hayatına giren bir siyah kurt, onun cesaretini sınayacaktı.
Bir sonbahar sabahı, Zeynep koyunlarını yaylaya çıkarmıştı. Hava serindi, yapraklar sararmış, rüzgâr usulca esiyordu. Sürü otlarken, Zeynep bir kayanın üstüne oturmuş, kavalını çalıyordu. Derken, çalılıkların arasında bir hışırtı duydu. Gözlerini kısarak baktığında, iki kömür gibi parlayan gözleriyle ona doğru yaklaşan bir siyah kurt gördü. Kurt, sıradan bir kurt değildi; heybetliydi, tüyleri gece gibi simsiyahtı ve sanki Zeynep’i tanıyormuş gibi bakıyordu.
Zeynep’in yüreği hızlandı, ama korkuya kapılmadı. Kavalını bırakıp sopasını eline aldı ve sakin bir sesle, “Ne istiyorsun, kara dost?” dedi. Kurt, ona zarar verecek gibi durmuyordu. Sadece usulca yaklaştı, yere oturdu ve başını eğdi. Zeynep, kurdun boynunda eski, yıpranmış bir deri tasmanın izlerini fark etti. Bu kurt, vahşi doğadan çok bir insanın yoldaşı gibiydi.
O günden sonra, siyah kurt her sabah Zeynep’in peşine takıldı. Köyün koyunları artık daha güvendeydi, çünkü kurt, diğer yabani hayvanları uzak tutuyordu. Zeynep ona “Kara” adını verdi. Kara, Zeynep’in gölgesi gibiydi; ne çok yakın ne çok uzak, ama hep oradaydı. Köylüler önce korktu, “Bu kurt bela getirir!” dediler, ama Zeynep’in Kara’ya olan güveni onları da sakinleştirdi.
Bir gün, yaylada korkunç bir fırtına patladı. Şimşekler çakıyor, yağmur sel gibi yağıyordu. Zeynep, koyunlarını mağaraya toplamaya çalışırken bir kuzunun eksik olduğunu fark etti. Fırtınanın ortasında, göz gözü görmezken, Zeynep kuzuyu aramaya karar verdi. Kara, onun yanında koşuyordu. Derken, bir uçurumun kenarında kuzu, korkudan titreyerek sıkışmış bir halde duruyordu. Zeynep, dikkatle yaklaştı, ama zemin kaygandı. Tam kuzu için uzanırken, ayağı kaydı ve düşmek üzereydi.
O anda Kara, yıldırım gibi atılıp Zeynep’in koluyla ceketi arasına dişlerini geçirdi ve onu geri çekti. Zeynep, nefes nefese, “Kara, sen bir kahraman mısın?” diye güldü. Sonra ikisi birlikte kuzuyu kurtardılar. Mağaraya döndüklerinde, Zeynep Kara’nın başını okşadı ve “Seninle bu yaylalar başka güzel,” dedi.
Zaman geçti, Zeynep ile Kara’nın dostluğu köyün efsanesi oldu. Kimi derdi ki Kara, aslında bir dağ ruhuydu; kimi derdi ki, kayıp bir çobanın sadık dostuydu. Ama Zeynep için Kara, sadece Kara’ydı: Yaylanın siyah kurdu, en sadık yoldaşı.
Ve böylece, Zeynep ile Kara’nın maceraları, her akşam köy meydanında anlatılır, çocuklara cesaret ve dostluk dersleri verirdi.